Türk Tarihi

OĞUZ KAĞAN DESTANI

13 358.928

Oğuz Kağan destanı M.Ö. 209-174 tarihleri arasında hükümdarlık yapmış olan Hun hükümdarı Mete’nin hayatı etrafında şekillenmiştir. Bütün Türk destanlarında olduğu gibi bu destanın da ilk şekli günümüze ulaşmamıştır. Bugün, elimizde Oğuz destanının üç varyantı bulunmaktadır. XIII ile XVI yüzyıllar arasında Uygur harfleriyle yazılmış ve islâmiyetten önceki inancı yansıtan varyantın ilk örneği temsil ettiği kabul edilebilir. XIV. yüzyıl başında yazıldığı bilinen Reşîdeddîn’in Câmiüt-Tevârih adlı eserinde yer alan Farsça Oğuz Kağan Destanı islâmî varyantların ilkini temsil etmektedir. Oğuz Kağan Destanının üçüncü varyantı ise XVII. yüzyılda Ebü’l-Gazî Bahadır Han tarafından Türkmenler arasındaki sözlü rivayetlerden ve önceki yazmalardan faydalanarak yazılmıştır.

Oğuz Kağan Destanının islâmiyet Öncesi Rivayeti Ay Kağan’ın yüzü gök , ağzı ateş, gözleri elâ ,saçları ve kaşları kara perilerden daha güzel bir oğlu oldu. Bu çocuk annesinden ilk sütü emdikten sonra konuştu ve çiğ et ,çorba ve şarap istedi.Kırk gün sonra büyüdü ve yürüdü. Ayakları öküz ayağı , beli kurt beli, omuzları samur omzu, göğsü ayı göğsü gibiydi. Vücudu baştan aşağı tüylüydü. At sürüleri güder ve avlanırdı. Oğuz’un yaşadığı yerde çok büyük bir orman vardı. Bu ormanda çok büyük ve güçlü bir gergedan yaşıyordu. Bir canavar gibi olan bu gergedan at sürülerini ve insanları yiyordu. Oğuz cesur bir adamdı. Günlerden bir gün bu gergadanı avlamağa karar verdi. Kargı, yay, ok, kılıç ve kalkanını aldı ve ormana gitti. Bir geyik avladı ve onu söğüt dalı ile ağaca bağladı ve gitti. Tan ağarırken geldiğinde gergedanın geyiği almış olduğunu gördü. Daha sonra Oğuz, avladığı bir ayıyı altın kuşağı ile ağaca bağladı ve gitti. Tan ağarırken geldiğinde gergedanın ayıyı da aldığını gördü. Bu sefer kendisi ağacın altında bekledi. Gergedan geldi ve başı ile Oğuz’un kalkanına vurdu. Oğuz kargı ile gergedanı öldürdü. Kılıcı ile başını kesti. Gergedanın barsaklarını yiyen ala doğanı da oku ile öldürdü ve başını kesti. Günlerden bir gün Oğuz Kağan Tanrıya yalvarırken karanlık bastı. Gökten bir gök ışık indi. Güneşden ve aydan daha parlaktı. Bu ışığın içinde alnında kutup yıldızı gibi parlak bir ben bulunan çok güzel bir kız duruyordu. Bu kız gülünce gök tanrı da gülüyor, kız ağlayınca gök tanrı da ağlıyordu.Oğuz bu kızı sevdi ve bu kızla evlendi. Günler ve gecelerden sonra bu kız üç oğlan çocuk doğurdu. Çocuklara Gün, Ay ve Yıldız isimlerini verdiler. Oğuz ormanda ava çıktığı günlerden birinde göl ortasında bir ağaç gördü. Ağacın kovuğunda gözü gökten daha gök, saçı ırmak gibi dalgalı, inci gibi dişli bir kız oturuyordu. Yeryüzü halkı bu kızın güzelliğini görse dayanamaz ölüyoruz derlerdi. Oğuz bu kızı sevdi ve onunla evlendi. Günlerden gecelerden sonra Oğuz’un bu kızdan da üç oğlu oldu. Bu çocuklara Gök, Dağ ve Deniz isimlerini koydular.

Oğuz Kağan büyük bir toy(şenlik) verdi. Kırk masa ve kırk sıra yaptırdı.Çeşit çeşit yemekler,şaraplar, tatlılar, kımızlar yediler ve içtiler.Toydan sonra Beylere ve halka Oğuz Kağan şunları söyledi:

Ben  sizlere   kağan  oldum
Alalım yay   ile   kalkan
Nişan  olsun   bize   buyan
Bozkurt   olsun   bize   uran
Av  yerinde   yürüsün   kulan
Dana  deniz,  daha  müren
Güneş   bayrak  gök  kurıkan

Oğuz Kağan bu toydan sonra dünyanın dört bir tarafına elçilerle şu mektubu gönderdi:” Ben Uygurların kağanıyım ve yeryüzünün dört köşesinin kağanı olmam gerekir. Sizden itaat dilerim. Kim benim emirlerime baş eğerse, hediyelerini kabul eder ve onu dost edinirim. Kim baş eğmezse, gazaba gelirim. Onu düşman sayarım. Onunla savaşır ve yok ettiririm”. Yine o zamanlarda sağ yanda bulunan Altun Kağan, Oğuz Kağan’a pek çok altın gümüş ve değerli taşlar hediye etti ve ona itaat ederek dostluk kurdu. Oğuz Kağanın sol yanında ise askerleri ve şehirleri çok olan Urum Kağan vardı. Urum Kağan Oğuz Kağanı dinlemezdi. Oğuz Kağan’ın isteklerini gene kabul etmedi. Oğuz Kağan gazaba geldi, bayrağını açtı ve askerleriyle birlikte Urum Kağana doğru yürüdü.Kırk gün sonra Buz Dağ’ın eteklerine geldi. Çadırını kurdurdu ve sessizce uyudu. Tan ağarınca Oğuz Kağanın çadırına güneş gibi bir ışık girdi.O ışıktan gök tüylü gök yeleli büyük bir erkek kurt çıktı. Kurt: ” Ey Oğuz, sen Urum üzerine yürümek istiyorsun; Ey Oğuz ben senin önünde yürüyeceğim.”dedi. Bunun üzerine Oğuz çadırını toplattırdı ve ordusuyla birlikte kurdu izlediler. Gök tüylü gök yeleli büyük erkek kurt itil Müren denizi yakınındaki Kara dağın eteğinde durdu. Urum Hanın ordusu ile Oğuz Kağanın ordusu arasında büyük savaş oldu. Oğuz Kağan savaşı kazandı, Urum Hanın hanlığını ve halkını aldı.Oğuz Kağan ve askerleri Gök tüylü ve gök yeleli kurdu izleyerek itil ırmağına geldiler. Oğuz Kağan’ın beylerinden Uluğ Ordu bey itil ırmağını geçmek için ağaçlardan sal yaptı ve böylece karşıya geçtiler. Oğuz’un bu buluş hoşuna gittiği için bu Uluğ Ordu Bey’e “Kıpçak” adını verdi. Gök tüylü gök yeleli kurdu izleyerek yeniden yola devam ettiler. Oğuz Kağan’ın çok sevdiği alaca atı Buz Dağa kaçtı. Oğuz Kağanın çok üzüldüğünü gören kahraman beylerinden biri Buz Dağa çıktı ve dokuz gün sonra alaca atı bularak geri döndü. Oğuz Kağan atını ve karlarla örtünmüş kahraman beyi görünce çok sevindi. Atını getiren bu beye: ” Sen buradaki beylere baş ol. Senin adın ebediyen Karluk olsun.” dedi. Bir süre ilerledikten sonra gök tüylü ve gök yeleli erkek kurt durdu. Çürçet yurdu adı verilen bu yerde Çürçetlerin kağanı ve halkı Oğuz Kağana boyun eğmeyince büyük savaş oldu. Oğuz Kağan, Çürçet Kağını yendi ve halkını kendisine bağladı. Oğuz Kağan, ordusunun önünde yürüyen bu gök tüylü gök yeleli erkek kurdla Hint, Tangut, Suriye, güneyde Barkan gibi pek çok yeri savaşarak kazandı ve yurduna kattı. Düşmanları üzüldü, dostları sevindi. Pek çok ganimet ve atla evine döndü. Günlerden bir gün Oğuz Kağanın tecrübeli bilge veziri Uluğ Bey rüyasında bir altın yay ve üç gümüş ok gördü. Altın yay gün doğusundan gün batısına kadar uzanıyordu. Üç gümüş ok da kuzeye doğru gidiyordu.Oğuz Kağan bu rüyayı dinleyince yurdunu oğulları arasında paylaştırdı.

İslâmiyetten sonraki şekil de 13’üncü asırda tesbit olunmuştur.Fakat müslüman Oğuz Türkleri arasında okunan Oğuznâmelerden alındığı için az çok değişmiştir. Bununla beraber bazı yerleri,İslâmiyetten önceki şekle göre,tarihe daha çok benzerlik gösteriyor. Her halde bu Oğuz destanı Türkler arasında çok tanınmıştı. Geniş ülkelerde otutan Türkler arasında çok tanınmıştı. Geniş ülkelerde oturan Türkler arasında okunup söylendiği için birbirinden farklı muhtelif şekilleri meydana gelmişti.

İslâmiyetten sonraki şekil şudur:

Yeryüzünde büyük tufan olduktan sonra Nuh’un gemisi Musul civarındaki Cûdî dağının üstüne oturdu. İçindekilerin hepsi hastalanıp öldüler. Yalnız Nuh,üç oğlu ile üç gelini sağ kaldılar. Nuh,üç oğlundan ‘Hâm’ı Hindistana’a,’Sâm’ı İran’a,’Yafes’i de şimal’e gönderdi. Yafes şimale varıp Edil ve Yayık ırmakları yakalarında 250 yıl oturdu. Öldüğü zaman büyük oğlu Türk,yerine geçti. Türk pek bilgili,pek uslu idi. Babasının ölümünden sonra birçok yerleri dolaştı. Sonunda Isık Göl civarını beğenip orada yerleşti. İlk önce çadırı yapan padişah budur. Türk ölürken padişahlığı büyük oğlu Tutuğa bıraktı. Tutuk akıllı,kudretli,adaletli padişahtı. Bir gün avda bir geyik vurdu. Kızartıp yerken bir et parçası yere düştü. O eti yerden alıp yerken pek lezzetli buldu. Meğer orası tuzlakmış. Ondans onra yemeklere tuz koynağı icat etti. 240 yıl yaşadıktan sonra öldü. Yerine oğlu İlçe Han geçti. O da çok yıllar padişahlık ettikten sonra ölüp yerine Dib Bakuy (Dib Yavkuy) geçti. Çok yıllar güzel günler görerek padişahlık etti. Ondan sonra oğlu Kuyuk Han, ondan sonra da onun oğlu Alınca Han tahta geçti. Alınca Han zamanında oğlu,kızı veya bir kıymetlisi ölse onun heykelini yapıp saklardı. Ara sıra o heykeli öpüp sevip okşayarak bu falanın heykelidir derdi. Bu bebeğin önüne yemeğinin ilk lokmalarını koyarlardı. Yüzlerini gölerini bebeğe sürüp önünde yere eğilirlerdi. İşte böylelikler haberleri olmaksızın puta tapar oldular. Alınca Han’ın ikiz oğulları vardı. Büyüğünün adı Tatar, küçüğünün adı Moğol idi. Alınca Han kocayınca ülkesini bu iki oğluna üleştirdi. Büyük oğlu Tatar Han kendi ülkesinde bir çok yıl hanlık ettikten sonra öldü. Yerine kendi neslinden yedi kişi sırasıyla geçtiler. Bunlar sırası ile Buka Han, Yalınca Han,Adlı Han,Atsız Han,ordu Han,Baydu Han,Sevinç Han idiler. Baydu Han zamanına kadar Tatar Hanları ile Moğol Hanları arasında savaş olmazdı. Düşüncesiz bir genç olan Baydu, Moğol hanlarına savaç açtı fakat öldü. Yerine geçen Sevinç Han zamanında savaşlar kızıştı. Alınca Hanın küçük oğlu olan Moğol han’a gelince: Uzun yıllar hanlık etti. Dört oğlu vardı:Kara Han, Uz han , Küz Han, Kür Han. Uz Han,Uun oğul Han ölürken yerine büyük oğlu Kara Han’ı bıraktı.

Kara Han zamanında bütün Moğollar kâfir olmuşlardı. Kara Hanın büyük karısından bir oğlu oldu. Aydan,güneşten güzeldi. Üç gün,üç gece anasının memesini emmedi. Her gece anasının düşüne girer,’hak dine gelmezsen,sütünü emmem’derdi. Anası,Tanrı’nın birliğine iman getitince zıplama İNSAF!… meme emmeğe başladı. Anası ne düşünü,ne de  hak dini kabul ettiğini kimseye söyleyemedi. Çünkü Kara Han çağında halk o kadar kâfir olmuştu ki baba oğulun hak dine girdiğini işitse hemen öldürürdü. O zaman Moğollarda oğul bir yaşına varmayınca ad koymazlardı. Oğlu bir yaşını bitirince Kara Han ülkeye haber saldı. Ziyafet yaptı. Çocuğu meclise getirip beğlerine:’Oğlum bir yaşına geldi;ne ad koyacaksınız’diye sordu. Beğler cevap vermeden çocuk söze gelip:’Benim adım Oğuzdur’dedi. Bunun üzerine herkes şaşıp:’Madem ki bu çocuk kendi adını kendi koydu.ona bundan güzel ad olamaz’dediler. Onu Oğuz adı ile tanıdılar. Çocuk Allah,Allah diye bağırıyordu. İşitenler:’Bu çocuk ne dediğini bilmez’dediler. Çünkü Allah kelimesi Arapça olup Moğollar bu kelimeyi işitmemişlerdi. Tanrı Oğuzu evliya yaratmış adını onun diline ve gönlüne koymuştu. Oğuz büyüyünce Kara Han, Uz Han’ın kızını ona zevce olarak aldı. Oğuz Han,karısına yalnız iken :’Seni beni yaratan Allahtır. Onu var bil,bir bil,onun buyruğundan çıkma’dedi. Kız kabul etmedi. Ooğuz da ondan ayrı yaşadı. Hiç konuşmadı. Bir zaman sonra Kara Han’a dediler ki:’Oğlun karısını sevmez. Evlendiğinden beri de bir yerde yatmaz’ Bunun üzerine ona Küz Han’ın kızını verdi. Oğuz ona hak olan Tanrıya tapınmasını teklif etti. O da kabul etmedi. Oğuz ondan da ayrı yaşadı. Bir kaç yıl sonra çıkmıştı. Dönüp gelirken bir su kıyısına uğradı. Orada çamaşır yıkayan bir takım kadınlar gördü. Onların arasında amcası Kür Han’ın kızını da gördü. Birisini gönderse sırrı ortaya çıkar diye korkup kızı bir köşeye çağırdı. And verdikten sonra ‘Babam bana iki kız alıverdi. Fakat ben onları sevmedim. Sebebi: Ben hak yolundayım. Onlar kâfirdir. Hak din’e gelin dedim,kabul etmediler. Sen kabul etsen seni alırdım’dedi. Kız :’ Sen ne yolda olursan ben de o yolda olurum’ dedi. Bunun üzerine Oğuz babasına söyledi. O da bu kızı büyük bir düğün yaparak oğluna verdi. Oğuz onu pek çok severdi. Böylece pek çok yıllar geçti. Bir gün Oğuz uzak bir yere ava gitti.  Kara Han bütün karılarını,gelinlerini çağırmış,yemek yiyiyorlardı. Konuşurlarken karısına Oğuz Han’ın ilk karıları sevmeyip sonuncusunu sevdiğinin sebebini sordu. Karısı:’Ben bilmem,gelinler bilir’dedi. Han gelinlerinden sordu. Büyük gelini:’Oğlunuz bir Tanrı var dedi . Bizi de o yola götürmek istedi. Biz kabul etmedik. Üçüncü gelin kabul etti. Onun için oğlunuz onu çok sever’dedi. Bunu üzerine Kara Han beğleri çağırıp bir meclis kurarak konuşup danıştı. Oğuzun avda tutulup öldürülmesine karar verdi. Kara han adamlar gönderip ava çıkacağını,çabuk gelmelerini hizmetçilere bildirdi. Oğuz’un küçük karısı da bu sözü işitmişti. Hemen emin bir adam saldırıp işi Oğzuz’a bildirdi.

Oğuz hemen yurda adamlar gönderip:’ Bama çeri topluyor.Üzerime gelip beni öldürecekler . Beni seven bana gelsin,onu seven ona gitsin’ diye haber saldı. Ahalinin çoğu Kara Han tarafına gitti. Azı Oğuz Han tarafına geçti. Kara Hanın ini (küçük kardeş) lerinin bir çok oğulları vardı. Hepsi Oğuz tarafına geçti. Bu kimsenin usuna (aklına) gelmezdi. Oğuz Han bunlara Uygur adını verdi. Ötekiler kaçtılar. Savaşta Kara Han’a bilinmeyen bir taraftan bir ok gelip onu öldürdü. Oğuz han babasının tahtına oturdu. Milleti hak dine çağırdı. Gelenleri bıraktı. Gelmeyenleri öldürüdüp çocuklarını tutsak etti. Kara Han tâbi bir çok boyları vardı. Bunların küçükleri bir büyük boyun çevresinde toplanırlardı. Kara Han’ın hak dini kabul eden boyları Oğuz Han’a koşuldu. Kâfirlikte kalanlar başka hanlara koşuldular. Oğuz Han her yıl Moğol elindeki hanlarla vuruşur,yenerdi. Sonunda hepsini zaptetti. Oradan kaçıp kurtulanlar Tatarlar hanına sığındılar. Tatarlar o zaman Cürcüt yakınlarında otururlardı. Cürcit denen yer büyük bir yer olup köyleri, şehirleri vardı. Hatayın şimalinde idi. Hintliler ve Acemler oraya Çin derler. Oğuz Han bu yurdun üzerine yürürdü. Tatar hanı da büyük bir çeri ile Oğuz hanı karşıladı. Oğuz Han yendi. O kadar ganimet aldı ki yükletecek hayvan bulamadı. Orada bir hünerli kimse vardı. Bir araba yaptı. Herkes de onun gibi arabalar yapıp malları yüklettiler. Arabaya Kank(kağnı) dediler. Önce arabanın ne kendisi, ne de adı yoktu. Kank denmesinin sebebi yürüken kank,kank etmesidir. İcat eden adama da Kanklı adını verdi. Kanklı boyu bunun neslindendir.

Oğuz han yetmiş iki yıl Moğollar ve Tatarlarla vuruştular. Yetmiş üçüncü yıl hepsini hak dine getirip itaata aldı. Bundan sonra Hıtay(Hatay),Cürcit,Tangut ve Kara Hıtayı aldı. Kara Hıtay geniş bir ülke olup ahalisi Hintliler gibi karadır. Moğolistandan başlayıp Hindistanla Hıtay arasında cenuba doğru uzanıp Büyük denize (Okyanusa) dayanır. Bu deniz kıyısındaki yüksek dağlarda bir çok boylar vardı. Bunların padişahının adı İt Barak idi. Oğuz Han, İt Barak han üzerine yürüdü. Fakat İt Barak Han üstün geldi. Oğuz Han kaçtı. Savaş alanından beri yanda akan iki büyük ırmağın arasına sığınıp kaçan ordusunu topladı. O zamanlar büyük padişahlarca âdet idi ki uzak bir savaşa giderlerken karılarını da birlikte alırlardı. Nökerleri de böyle yapardı. Oğuz Han’ın bir beğide karısını alıp gelmişti. Savaşta öldü. Fakat karısı kaçıp ordugâha geldi. Gebeliğin sonunda olduğundan gelir gelmez ağrısı tuttu. Ortalık pek soğuktu. Barınacak bir yer yoktu. Çürük bir ağacın içine bir girip oğlan doğurdu. Oğuza haber verdiler. Oğuz:’Bunun babası bizim hizmetimizde öldü. Tasacısı yoktur. Benim oğlum olsun’dedi. Adını Kıpçak koydu. Eski Türk dilinde Kıpçak içi boş ağaç demekti. Kıpçak,Oğuzun yanında büyüdü. Genç bir yiğit olduğu zaman Uruslar,Ulaklar,Macarlar,Bbaşkurtlar henüz hüküm altına alınmamışlardı. Oğuz han Kıpçağa yetecek kadar çeri ve nöker verip Tin (Don) ve Edil ırmakları tarafına yolladı. Kıpçak orada üç yüz yıl hüküm sürdü. Bütün Kıpçak Eli onun neslindendir.

Oğuz Han , İt Barağa yenildikten on yedi yıl sonra yine üzerine varıp vuruştu. Yenip İt Barak Han’ı öldürdü. Yurdunu aldı. Halkını hak dine getirdi. Gelmeyenleri kesip çocuklarını tutsak ederek yurduna döndü. Sonra Moğollar ve Tatar çerisini toplayıp Talas ve Sayrama geldi. Taşkent , Semerkand ve Buhara padişahları saf düzüp vuruşmağa kıyışamadıklarından büyük şehirlerle sarp kalelere sığındılar. Sayram ve Taşkenti Oğuz Han bizzat kuşatıp aldı. Türkistana,Aandıcana oğullarını yolladı. Oonlar da altı ayda oralarını alıp koyduktan sonra Oğuz han Buharayıı ,Belhi, Semerkandı aldı. Oralara da valiler tayin etti. Sonra Gur ülkesine yürüdü. Bu son yürüyüş kışın olmuştu. Dağlar karlarla örtülü idi. Çeriler güçlükler yürüyorlardı. Han,kimsenin arkada kalmaması için buyruk verdi. Böylelikler ilerleyip oraları da aldı. Yaz gelince çerisini saydı. Eksikti. Sebebini sordu. Bilen yoktu. Eksikler bir zaman sonra gelip hanın huzuruna çıktılar. Han nerede olduklarını sordu. ‘ Arkadan geliyorduk. Bir gece çok kar yağdı. Geçemeyip orada kaldık. Aatlarımız develerimiz öldü. Bahar olunca yaya olarak geldik’ dediler. Oğuz Han buyurdu: ‘ Onlara Karluk adını verdiler. Karluk boyu bunların neslidir. Bundan sonra Kâbil ve Gazneyi aldı. Sonra Keşmir üzerine yürüdü. O sırada Keşmirde padişahlık eden kimsenin adı Yağma idi. Keşmirin büyük ırmakları,yüce dağları çok olduğundan onlara arka verip baş eğmedi. Bir yıl savaş oldu. İki yandan da çok kimseler öldü. Sonunda Oğuz Han, Keşmiri de alıp Yağmay,ı öldürdü. Çerisini kılıçtan geçrid. Bir zaman orada oturduktan Bedahşan üzerinden Semerkanda geldi. Oradan Moğolistana dönerek varıp evine girdi. Bir yıl yurdunda durduktan sonra,milletine  İran üzerinden yürüyeceğini ,bir kaç yıl sürecek bir hazırlık görmelerini buyurdu. ikinci yıl yola çıkıp Talas şehrine vardı. Ordusunun sonuna kadar adamlar koymuştu ki yorgun,aç ve yolunu şaşırmış olanları orduya getirdiler. Bir gün bunlar ailesi ile birlikte buldukları bir adamı alıp bana getirmilerdi. Han ondan niçin arkaya kaldığını sordu. O da şöyle cevap verdi. :’Azığımın azlığından çerinin gerisinden geliyordum. Karım gebe idi doğurdu. Açlıktan anasının sütü çocuğa yetmiyordu. Böylece yürüyorduk. Bir çayın kıyısında gördüm ki bir çakal bir süğlüğü yakaladı. Çakala bir ağaçla vurdum. Süğlünü bırakıp kaçtı. Süğlünü alıp kebap edip kadına veriyordum. Arkada koduğumuz kişiler raslayıp beni size getirdiler’. Han ona at,azık ve mal verip ordu ile gelmesini söyledi ve ona ‘kal,aç’ dedi. Şimdi Kalkaç denilen boy onun neslindendir. Oğuz Han Talastan Semerkanda ve Buharaya gelip Amu suyundan geçip Horasan’a vardı.

O sırada İranda büyük bir padişah yoktu. Keyûmers ölmüştü. Hûşengi henüz padişah etmemişlerdi. Oğuz,Horasanı aldı. Ondan sonra Irağı,Azerbaycan’ı,Ermenistan’ı,Şam’ı.Mısır’ı aldı. Bu ülkelerin kimini savaşla aldı;kimi savaşsız baş eğdiler. Oğuz Han Sureyede iken bir gün gizlice nökerine bir altın yayla üç ok verdi. ‘Doğruca git! Çölde insan ayağı basmamış bir yere yayı göm. Fakat bir ucunu dışarda bırak. Sonra batıya göm. Yayı gömdüğün gibi oklarıda orada göm.’dedi. O nöker,buyruğu yerine getirip geldi. Bir yıl sonra üç büyük oğul Gün,Ay ve Yıldızı çağırıp dedi ki:’Bir yabancı yurda geldik. İşim çok. Av avlamaya vaktim yok. Doğudaki çölde av çokmuş. Nökerlerinizi alıp oraya gidin. Avlanıp gelinç’ Bunlardan sonra adları Gök,Dağ ve Deniz olan üç küçük oğlunu çağırtıp onlara da aynı sözleri söyledi ve batıya yolladı. Bir nice günden sonra büyük oğulloarı bir altın yay ve bir çok av ile,küçükleri de üç ok ve bir çok av ile geldiler. Oğuz Han bu av etlerine daha bir çok etler katıp halka bir ziyafet verdi. Yay ve okların bulunmasını tabir ettirdi. Onları oğullarına verdi. Üç büyük oğlu yayı bölüp birer bölümünü aldılar. Küçüklerin her biri de bir ok aldılar. Oğuz Han, aldığı ülkelerde bir çok yıllar oturup düşmanlarını yok edip dostlarını sevindirdikten sonra bu ülkelere valiler koyup yurduna döndü. Oğulları ve ordusu ile sağesen düdüğünden büyük bir toy hazırlamalarını buyurdu. Büyük bir çadır yaptırıp her direğinin başına altın kaplattı. Kıymetli taşlarla süslendi. Altı oğluna çok öğütler verip yarar bilgiler öğretti. Şehirler ve ülkeler verdi. Oğulları ona gerçekten oğulluk yapmışlar,savaşlarda kuvvetli olmuşlardı. Bundan sonra nökerlerinin yararlık götermiş olanlarına , köyler,çehirler,sığırlar verdi.  Oğuz Han oğullarına dedi ki :’Siz üç büyük oğlum,altın yay bulup getirdiniz. Kırıp bozularak paylaştınız. Sizin adınız Bozok olsun. Neslinize de paylaştınız. Siz adınız Bozok olsun. Neslinize de Bozok desinler. Siz küçükler ,üç ok buldunuz. Sizin adınız neslinizin adı da Üç ok olsun. Bu ok ve yayın blunması insandan değil,Tanrıdandır. Öyle buyurdu. Bizden önce geçen milletler yayı padilah alâmeti bilirler,okları da padişahın elçisi sayarlardı. Çünkü yay oku hangi tarafa yollarsa o tarafa gider. Yani padişahın elçisi gibidir. Size buyuruyorum. : Ben ölünce yerime büyük oğlum Gün geçsin. Onun da yerine geçecek olanlar içlerinde tahta lâyık biri bulundukça daima ve dünya durdukça Bozoklardan seçilsin. Öteki Bozoklar onun sağında otursun. Üç oklar da sol olsunlar ve kıyamet gününe kadar nökerliğe razı olsunlar’ Oğuz Han yüz on altı yıl padişahlık edip Tanrı rahmetine gitti. Oğuz Han’ın veziri Uygur aksakallarından birinin oğlu, Irkıl Hoca adında biri idi. Oğuz Han ölünceye kadar veziri hep Irkıl Hoca idi. Akıllı,çok bilgili idi. Gün Han da onu vezir yaptı. Ölünceye kadar Irkıl Hocanın sözünden çıkmadı. Irkıl Hhoca uzun ömür sürdü. Bir gün Gün Han ile yalnızdı. Ona dedi ki: ‘ Baban yüz on altı yıl hüküm sürdü. Hiçbir yazın sıcağında gölge altında, hiçbir kışın soğunda evinde uyumadı. Kılıç çalıp nice yurtlar açıp sizin hükmünüz altına koydu. Siz altınız ve sizden doğacak olanlar hep bir ağız olup iyi geçinirseniz bu ülkeler daima elinizde kalır. Aranızda anlaşmazlık çıkarsa,değil bu alınan yerler,atadan kalıp duran yurtlar elden çıkar. Malınızda,canınızda gider.’ Gün Han ona:’Babama öğütler ,akıllar verirdiniz. Siz benim babam yerindesiniz. Neyi hoş görürseniz onu yaparım’dedi. Bunun üzerine Irkıl Hoca dedi ki:’ Babanız size çok şeyler bıraktı. Siz altısınız. Her birirnizin dört oğlu var. Demek hepiniz otuz şehzadeesiniz. Beni korkutan birşey var ki dünya malı aranıza fesat sokmasın. Ben sürü,mal bütün serveti onlara vereceğim. Ad,lâkap ve mühüre malik olarak onlar da mümtaz olsunlar. Paylarını alınca aralarında kavga çıkmaz. Aranızda savaş ve haksızlık olmaz. Nesilleri de daima hak yolunda yürürler’. Gün Han,Irkıl Hocanın sözünü kabul etti. Büyük,küük herkes toplandılar. Oğuz Hanın bıraktığı serveti,ülkeleri büyüklere çok,küçüklere az olmak üzere şehzadelere üleştirdi. Nikâhlı kadınlardan doğan bu yirmidört şehzadeden başka odalıklardan olma bir çok çocuklar da vardı. Onlara da yakışır şeyler verdi. Sonra Oğuz Han’ın yaptırdığı altın evi diktirdi. Bunun sağ ve soluna da altışar ak çadır kurdurdu. Sağ tarafta kırk kulaç boyunda bir ağaç diktirdi. Bunun başına bir altın tavuk taktırdı. Hanın buyruğu ile Bozoklar ve adamları dolu dizgin atlarını sürerken ok ile altın tavuğa,Üç Oklar da aynı ile gümüş tavuğa nişan attılar. Vuranlara ödüller verdi. Gün Han da babası gibi dokuz yüz deve ve dokuz yüz koyun kesip dokuz havuza rakı,doksan havuza kımız doldururtup büyük bir toy çekti. Kırk gün kırk gece eğlendiler. Gün Han yetmiş yıl hükümet ettikten sonra Ay Han’ı yerine oturtup öldü. Ay Han iyi,adil,bilgin ve sert bir padişahtı. Babasının ve ağabeyinin öğütleriyle ve onların yollarından yürüdü. Kendisinden sonra Yıldız Han padişah oldu. Bu Yıldız Han,öncekinin küçüğü olan Yıldız Han değildir. Bbunun Ay Hanın nesi olduğu bilinmiyor. Bir çok yıl padişahlıktan sonra tahtını oğlu Mengliye verdi. Bu da bir çok yıllar yaşayıp nice et yedi, kımız içti. Nice kürkler giydi. Ay gibi,gün gübü güzelliklerle yattı. Yel gibi uçan atlara binip gönlünün istediği yerlerde gezdikten sonra öldü. Mengli Han’ın yerine Deniz Han geçti. Bu da çok yıl padişahlık etti. Uzun ömür sürdü. Kocadığında tahtını oğlu İl Han’a verip kendisi Tanrıya tapınmakla gün geçirdi.

Kun – Oğuz destanının iki şekil arasındaki en büyük ayrılık İslâmiyetten sonrakinin daha tafsilatlı olmasıdır. Aradaki farkların mühim bir sebebide herhalde ayrı ayrı yerlerde kağıda geçirilmesidir. Tarihçe Türklerin en büyük fütuhat devirleri Kunların ilk çağlarıdır. Destandaki Oğuz Hanla babası Kara Han Kun tarihinde gördüğümüz Mete ( Motun) ile babası Tuman Yabgu’dan başkası olamaz. Metenin babası ile çarpışmasına bir kadın sebep olmuştu. Destanda da bu çarpışmaya kadınlar sebep oluyor. Kara Han’ı, Oğuz ordusu öldürmüştü. Mete, Hazar denizinin şimaline kadar gitmişti. Oğuz Han da hemen bütün Asyayı zapediyor. Mete,ülkesini yirmi dört bölüme ayırmıştı. Oğuz Hanın ülkesi yirmi dört torunu arasında bölüşülmüştür. Bütün bu benzeyişler bu destanın Kunlar devrine ait olduğunu açıkça gösteriyor. Gerçi Mete ( Motun)  ve Tuman adları ile Oğuz Hhan ve Kara Han adları birbirine hiç benzemiyor. Fakat millâttan önce 3-2’inci asırların vukuatı millâttan sonra 13’üncü asra kadar,yani kağıda geçirilinceye kadar aradan 15 asırlık bir zaman geçmiştir ki bu kadar uzun bir çağda bir takım has isimlerin büsbütün değişmesini gayet tabiî görmek icap eder. Herhalde Oğuz Han veya Oğuz Kağan yani ‘ Oğuzların hanı veya kağanı’ şeklinde anlamak daha doğru olur. Nitekim Orhun abidelerinde de ‘Türk kağan’ demek ‘Türk kağanı’ demektir. Bbununla beraber Mete ( Motun) ve Ttumanın adları tamamıyla unutulmuştur da denilemez. Mesela 15’inci asırda Türkiyede Enveri tarafından yazılan Düsturnâme adlı manzul tarihte Osmanlıların en büyük atasının adı Oğuz Tümen Handır. Demek ki Tumanın adı 15’inci asra kadar Türkiye Türklerinde saklı kalmış fakat oğlunun hatırası ile karıştırılmıştır. Keza 11’inci asrın ilk yarısında ölen büyük islâm bilgini Elbîr3uni de El- Cemâhir adlı basılmamış eserinde, Keşmir yanındaki Türklerden bahsederken, Hindistanda fütuhat yapan Metli adlı  bir padişaha ait rivayetlerin bu Türklerde saklandığını söylüyor. Destanlara Oğuz Han diye geçen bu kahraman asıl adının ne olduğunu iyi bilmiyoruz. Çinliler tarafından şüphesiz az veya çok değişik olarak tesbit edilen ve Avrupa bilginleri tarafından Mete ise, Kâbil Türklerinin Meti dedikleri padişahın bu olduğuna hükmetmek yanlış olmaz. Çünkü Oğuz Han dediğimiz kahraman fütuhatına iştirak eden veya iştirak eden Türklerin herhangi bir suretle olursa olsun tesirinde kalan Türklerde bu isim pek âlâ on birinci asır başlarına kadar kalmış olabilir.

Bunları da beğenebilirsin
13 Yorumlar
  1. Ferhat diyor

    Alakasi yok. Oğuz destanı Mete den de önce cok çok önce bazı ırkları bile belirleyen bir olaydır. Bu olay Mete han dan epey öncesine dayanmaktadır sözlü gelenek olarak gelmiştir Türklerin bir çeşit tarih kaydı gibidir. Bu hikaye muhtemelen Truva dan da önce. Eski Mısır’dan çok önce bir hikayedir. Bu hikaye bize belki de bazı yabancı gördüğümüz ırkların kökeninde türk izi olduğunu anlamamızı sağlar çünkü İskandinavlar hatta keltler bile göçebe izi taşır bu göçebe izi Türklerden başkası değildir bu destan bazı kadim ırkların bile kökenini oluşturur. Bu göçü bu yayılımı sadece bu destan açıklar ki bu da Avrupa hatta İskandinavya nin göçebe kültürünü açıklamaya yeter de artar bile. Bu hikaye sümer den bile eskidir öyle anlayın yani

    1. Faruk diyor

      Adı üstünde destan abartmak demek çok eski demek

      1. Gün-Han diyor

        destanlar salt edebi dilden ibaret değildir. masal olarak düşünenin aklına şaşmalı!
        Güneş Dili’nin kutlu bilgisi bu destanlar aracılığı ile bize sunulmaktadır. Ne mutlu görene.

    2. osman diyor

      Ben de aynı kanıdayım

    3. Yıldız Han diyor

      Oğuzname’de (Dede Korkud versiyonu) bahsedilen Oğuz Kağan’ın çocuklarının isimleriyle, Çin kaynaklarında Mo-tun’un oğulları diye belirtilen isimler aynı: Gün, Gök, Ayı, Yıldız, Dağ, Deniz Han.

      Çin Kaynaklarında Mo-tun’un oğulları olup kendisinden sonra yönetimi devralmış olanlar:
      Kök (Gök) Han (kiok).
      Kün-içen (Gün)

    4. Duran diyor

      Kesinlikle katılıyorum. Muhtemelen de türklerin ve avrupalıların nesli ortak atada birleşiyor. Örneğin 15000 yıl önce ortak ata avrupalılar ile aynıydı, 5000-8000 yıl önce oğuz kağan yaşamış olabilir. Oğuz kağan’ın zülkarneyn ile benzerliği çoktur.

    5. Guzel Urmu diyor

      bende ayni kanaatdayim, lakin Sumer haric. benim bildigim kadar tum turklerin obalari proto turklerdendir. onlarda Sumerlerin bir kisminin gocile orta Asiyaya yansimislar.
      Her halda lutfen bana univesitlerden veya delata bagli kaynaklardan referenceli kaynaklardan bildirin.
      Iranin Turk elindan olarak, kendimi, soyumu ve tarihimi milmak uzere, maalasaf hic bir kaynagim yok. belki da onlari bana verasiniz, banda onlari farscaya donderirim, belki bir az da olsa su irkci fasist fars egemenligin tasirin kendi mangurd soydaslarimdan azaltmaya caba serf ederim.

  2. BÖRÜ YABGU diyor

    Türkler, “Talkan ve Curcan” Katliamından sonra (714 Yılında) müslüman olmuşlardır.
    Oğuz Kağan’dan Uzman (Osman) Bey’a kadar da “Kök-Tengri (Gök-Tanrı)” inancına sahiptiler.
    Kısacası Oğuz Kağan’ın, islamiyet ile hiç bir bağı yoktur ve “islamiyetten sonrası *Yalan* Destan” ise, sadece Türkleri değil, tüm Dünya’yı kandırmaca işidir.
    Türkler; kendi Öz’ünü unuttukça ya da yanlış Tarih öğretildikçe, başka ırkların ve onların inançların kölesi olmaya mahkumdur.

  3. Kızıl Börk diyor

    “Uz Han,Uun oğul Han ölürken” Burada ne demek istemiş?

  4. Kızıl Börk diyor

    “Uz Han,Uun oğul Han ölürken” Burada ne demek istemiş? Sanırım bir yazım hatası ama.

  5. çörek diyor

    yazım yanlışları olmasa daha iyi ve baktığım yerlere göre farkı yok demekki doğru anlatım

  6. ne bakıyon diyor

    çoook işime ya
    radı

  7. Alaybey oğlu diyor

    Yönlerin oklarla gösterilmesi o zamana dayanıyor desene

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.